Wednesday, March 21, 2012

dikkat dikkat bütün yolcuların dikkatine

özlemen için gitmiyorum sadece gidiyorum,
gidiyorum geri gelmek için mi gidiyorum,
yoksa her gidişim zaten bir geliş olduğu için mi gidiyorum,
gidiyorsam eğer bil ki bir sebebi var,
neden mi gidiyorum
kafanı çalıştır be adam, yeni yaz sezonu başladı ve maaşımı yeni aldım, onu harcamaya gidiyorum;
mısralarıyla şair burda çok şey demek istemiştir, bir duvar, bir kalp, bir his, duygu ve ağladım, ağlıcam, evet ağlıyorum,

ŞAKA,
duygusal anları geçen hafta yemek yediğim yerde yaşadım, yan masada oturan adam pizzanın 35tl olduğu bir mekandı, mekanın adını söylemek için deliriyorum ama reklam olmasın diye söylemiyorum şu anda, reklamsızlıktan o kadar kötü bir hale gelsinler ki o pizza 7-8 liraya düşsün istiyorum, neyse adam karşısındaki kızı etkilemek için love actually'i filmini izledin mi eğer izlemediysen bence çok şey kaçırdın diyerek kızı tavlamaya çalışıyordu, belki kız brigitte jones günlükleri filmleri izlemiyor sadece nuri bilge ceylan ve kim ki duk'a hayatını adamıştır, ama adam kıza ağır yazıyordu çünkü masadan herşey anlaşılıyordu yemedikleri içmedikleri kalmadı, kahveler, sular, gazozlar, ama inan o masaya harcadığın parayla birer bilet alsaydın ve bayan arkadaşımızı sonbahar-kış 2012 moda şovuna götürseydin, daha çok kazanırdın.

hava da yağmur kokusu var

hayatta birkaç keşke ve birkaç belkiniz olabilir, çünkü iş hayatı olupta insanın kafasının tartaklanmayacağı bir ortam düşünemiyorum, bu arada alınmış birkaç kararı ıskalamış olabilirsiniz, o zaman geriye yaslanıyorsun, hafif esneme hareketleri yapıyorsun, ekrana geri dönüyorsun ve evet hayat o an senin için değişmiş olmamış olabilir ama geriye yaslanmadan eğer Marc Jacobs'un serisinden rain olanı bana göre, birkaç fıslatsan kendine odaya yüreğin rahatlayabilir.
insan hep komşuda pişmiş tavuğu kaz sanarmış ama lakin hiçbir komşumda görmedim daha bunlardan, belki kendime camerion diaz yerine marc jacobs'u komşu seçseydim daha akıllıca davranmış olurdum, bu hafta gidip bunun narlısı var mı ya da kerevizlisi ya da greyfurtlusu diye sora sora bağdatı bulurum umarım, bu arada marc jacobs parfüm sektöründe kerevizi yorumlasaydı nasıl olurdu ben bunu bir düşiniyim.

aaaa üzerime yapışmış çıkmıyor

yazın herkes renkli giyer, renkli süslenir, önemli olan kışın da aynı çizgiyi tutturmak, bu noktaya nasıl mı geldim, rüyamda gözüme cart pembe far sürüyordum ama tek gözüme, youtube'da how to make up like Madonna tüyoları veren uzak doğulu kızlar gibi, bir göz full makyaj diğerinde hiçbirşey yok, aradaki 7 farkı bulun, something happening sometimes gibi birşey oldum yani, ne oldum ben de anlamadım.

geçen gün, yani epey oldu aslında tırnağa yapıştırılan renkli kağıtçıklardan aldım, ozalitçiden rica etsem bana yapışkan A4 kağıda çıktısını 1 liraya alır 100 tırnağıma da yapıştırırdım, siz siz olsun eğer tırnağa yapıştırılan tırnak dışında tırnağınıza birşey yapıştırmayın ama bu yaz lütfen üzerinize bir Herve Leger kesin yapıştırın. hatta mağazadaki kıza aaaa üzerime yapıştı çıkmıyor yoksa bence çok çirkin ne öyle bir bu yana çizgi bu yana çizgi anneme sölesem bunun alasını yapar, zaten lastik değil mi %80'i, ben zaten istemem böyle bir elbiseyi gardrop odamda ama üzerime yapıştı çıkmıyor kızım anlamıyorsun diyerek, baharla birlikte başlayan organizasyonların hepsini bir Herve Leger'le atlatabilirsiniz, sonunda da etrafınızdakiler belki sizin için ay üzerine bir elbise yapışmış bu yaz şekerim inanır mısın hiç çıkarmadı diye konuşabilirler.

Sunday, August 28, 2011

bakalım olcak birşeyler

her farklı geçen günüm gibi bugünüm de inanılmaz iniş ve çıkışlarla doluydu, nasıl mı, tabiki de arkamda öksüzler ve yetimler gibi boynu bükük olarak bıraktığım lady diana zarifliğindeki bedenime ihanet ederek gerçekleşti, dürüm yedim, kuzu şiş dürüm, bulgur pilavı da yedim, yanında lavaş vardı onu da ezmeye batırdım, bir tereyağı eksikti ama olsun ezmeyi iki kat sürerek, double check yaptım, ve yedim. pişman mıyım değilim, 3 sene sonra bugün pişman olur muyum, onu da o zaman düşünürüz dedim, şu anda 7/24 düşündüğüm tek şey var hatta düşlediğim heryerden check in yapıp, internete bağlanabilceğim "O" telefon, ismini vermiyorum, reklama girmesin, şaka yahu ismini ağzıma almak istemiyorum çünkü ofiste toplam çalışan olarak 80 kişilik bir mürettebatsak eğer, bunların 10 tane gibisi zorunlu blackberry kullanırken diğer kalanların, 70 ettik, %80'i iphone kullanıyor, %20'isi ise iphone almak isteyenler, yani 56'ıya 14 gibi bir rakam var, ayrıca bu %20'i de iphone almak için iphone5'in çıkmasını bekleyenler, çünkü düşük teknoloji kullanmak istemeyip daha upgrade bir teknoloji kullanacaklarmış, bence iphone alma isteği ardından almak ve kullanımı ve insanların bunla beraber ilerleyen psikolojik tavırları ve edindikleri yeni hayat alışkanlıkları üzerine bir ders üniversitelerin özellikle psikoloji ve sosyoloji hatta matematik ve biyoloji bölümlerinde olmalı, bir telefon hakkında neden mi bu kadar uzun konuştum çünkü bugün kontör yüklemeye girdiğim gsm dükkanı bana neden faturalı hatta geçmediğimi sordu, ben de iphone alcaaaaaaam, o zaman geçceeeeeem dedim, oğlum istersem 3 faturalı hat alııııır üçünü de iphone'a koyar, bir ordan ararım arkadaşlarımı bir burdan hatta bir daha burdan ararım, sana hesap mı vericem bakışım satıcı çocuğun ısrarlarına çelik kalkan görevinde başarısızlıkla sonuçlandı. Aslında Halston'ın Glow İn The Dark elbisesiyle bir James Bond kızı olmam an bile değil, gündüz telefonumla da uyumlu olur, beyaz alırsam, gecede diskoya gidersem beni arayıpta bulamayan elbisemin parıltısından bulur.


Thursday, August 25, 2011

oldu bu sefer

HA HA HA diye zengin kahkahalaması ile ortama girersem, sanki bunca zaman yokluğum hissedilmemiş gibi bir şekil çekebilirim kendime. İzninizle ben bir kahkaha çekip geleceğim, bu arada siz de taze meyvelerden yapılmış bir dondurma yada buzlu cafe de la mocha siparişi verebilirsiniz. Geçen oldu biraz, starbucks'a girdim, geçen dediğim havaların cayır cayır olduğu yaz günleri, arada epey gün geçtiği için bundan sonra herşeyi geçen diye anlatsam yeri var. Starbucks'dayız işte, ben ve kızlar, ama ben kızları tanımıyorum, onların da beni tanıdığını sanmıyorum, önümde sipariş veriyolar tabikide buzlu cafe de la moccha coccha birşeyler, ellerinde poşetler bütün mağazalardan birşeyler almışlar, hatta o kadar çok şey almışlar ki, poşet içine poşet yapmışlar, ben de öğle yemeği yemedim, çünkü yemek yiyip sonrada starbucks'a gidecek vaktim kalmıyor, ikisinden birini tercih etmem gerektiği için, her akıllı insan gibi starbucks'a koşuyorum, nese iki kız işte ellerinde poşetler, hande yener'in sahnede giydiği ama bunların sokak gezmesine giydiği elbiselerle siparişlerini verdiler, aldılar ve gittiler, ben de arkalarından baktım. O an pek bilemedim, daha sonra olayı düşünürsünüz ve daha iyi kavrarsınız ya, buna da jeton düşmesi denir, o kızların o aldıkları 2500 kalorili buzlu içeceği aslında yol boyunca hiç içmediklerini yada bu kalorileri eritmek için onca alışverişi yaptıkları kanaatine vardım. O kızlar yol boyunca gidedursun ben daha internetten ucuz tatil alıp biryere bile gidemedim, halbuki her markanın çorap çıkartır gibi kendi bikinilerini çıkartmasını fırsat bilip kullan at bikinilerden 10 tane aldım. Kullan at diyorum, çünkü takımı 20-25tl olan bikiniyle herhalde olimpiyatlarda rekor kıramam, en fazla bir kere suya girip sonra lastikleri marşmelov olur diye düşünüyorum. Ayrıca Rihanna da ne güzel tatil yaptı öyle bu sene, doğrusu Rihanna'nın yaptığı tatil parasına Kim Kardashian ve Kate Moss düğün yaptı ama, sene boyunca çok çalışıyor yoruldu kız, bu arada bence Katy Perry de evde kaldı. Nerde ellerinde poşetlerle kızlar görsem önümden koşuşan, kendimi orda K. Perry gibi hissediyorum. EVDE KALMIŞ! Ama evlenirsem charlotte olympia'dan düğün hediyemi isterim, gelinliğimin altına giyecek, yada siyah kumaş pantolomun altına giyecek, yada başucuma koyup, gecemi aydınlatan ateş böceğim misin şarkısını beraber söyleyecek.

Thursday, March 24, 2011

ne kadar sushiciğim

bütün indirimler bitti hadi bakalım, yiğitler er meydanına çıksın ilk sezon ürünlerini kimlerde göreceğiz derken, shoppingfest başladı, bir indirimler gene mağazalarda, bir oraya bir buraya koşuşturan ellerinde paketlerle bayanlar gördüm. kalk ekmek almaya git desen üst sokağa gitmem fakat, ta eve uzaklığı uzay ışıkla anca katedilebilecek alışveriş merkezine haftasonu yağmur, sis ve hatta ulaşım masrafları demeden gittim, yemek yedim herkesler gibi, ama iki menü alırsan şu kadar ödersin tek menü alırsan bu kadar ödersinle halletim, bir an içimden yahu geldik bu kadar bir sushi yiyeyim dedim, sushi restaurantı, genel yemek kısmından bağımsız bir kapı yaptırmış kendine, içerde insanlar gülüşüp konuşuyorlardı, kapıdaki yemek listesine sonrada fiyatlarına bakınca dışarda soğukta tir tir titreyen, içerde sütlü çikolatalarını yudumlayan insanlara ağlamaklı bakan çocuk gibi hissettim kendimi, yün eldivenlerim de sökük.

Monday, February 21, 2011

günlerin ardından

ne yer yarıldı ne de içine girmedim, büyük bir indirim furyasını geride bıraktık sadece o kadar sayın seyirciler, şimdiyse elimizde yeni sezon fırfırlı rüyalar var, aslında en çok sevdiğim kısım, yeni sezonla indirime girmiş eski sezonun aynı anda vitrinde olduğu zamanlar, çünkü ne gündemden geri kalıyorsunuz ne de indirimden, bu sezon sarı moda olacakmış tüyosunu kapıp eski sezondan ona denk birşeyler alabiliyor insan, adamlar vitrine bikini koymuş ve indirimdeki ürünler kazaksa, o iş biraz sakat, ancak kutuplara da bir bilet alırsınız ve bu da bikini parasından daha pahalıya gelir.asıl o değilde, geçen kocaman cam kapıları olan bir mağazaya girdim, herkes bana teker teker merhaba çekti, yahu o çantayı bir ikinci el araba fiyatına satarsanız tabii ki her gelene tek tek bütün çalışanlar olarak saygı duruşunda olmak zorunda kalırsınız, bu da sanki birazdan kasada sizi düdüklücez ama şimdi lütfen kırmızı halının üzerini yırtsanız bile sesimizi çıkartmayız durumuydu. ben de tabii bu tarz dükkanlarda ortalıkta kül bırakmıyorum ve sanki mağazanın %51'li büyük hissedarıymışım gibi davranıyorum, ama neden çıkarken geldiğimdeki o merhaba seslerinden güle güle, yine bekleriz duyamıyorum daha çözemedim, acaba ellerimde poşetler olmadığı için mi, o an kasadakilere dönüp ne satışçıymışsınız, benim gönlümde o poşetler dizi dizi diyesim geliyor. preen line'ımı giyip gelseydim dükkanıza çıkışta bile merhaba derdiniz ama işte o gün kuru temizlemedeydi.

bu arada sevdiceğinize iltifat etmek istiyorsanız: gözüm senin yanında şu indirim tabelalarını bile görmüyor diyebilirsiniz, açıklamasını da yapıyım, yani seni o kadar çok seviyorum ki elini bırakıp şu %50+%20 indirime gidip saldırmak bile geçmiyor içimden, yoksa hikayedeki kadınımız sölediğinin tersini mi anlatmak istiyor bilinmez, :D.